Seleme bin Hişam:
هَلْ يَسُرُّكَ هَذَا يَا عُمَر؟
Bu seni mutlu ediyor mu Ömer?
Ömer bin Hattab:
أَنْتُمَا جَلَبْتُمَاهُ عَلى نَفْسَيْكُما
Bunu kendi başınıza siz getirdiniz
وَلا وَاللهِ ما بِتُّ بِأَسْوء مِن ما أنا فِيه الآن
Vallahi şuan olduğumdan daha kötü bir durumda olmamıştım
وَلَكِن ما الحِيلَة فيكُما إلاّ أن تَرْجِعا
Ancak ikiniz için de dinimize dönmekten başka çare yok
Ayyaş bin Rebia:
واللهِ لا نَفَعَل
Vallahi dönmeyiz
Ömer bin Hattab:
ذَلِكَ اليَوْم في بَطْحاءِ مَكّة حِينَ كُنْتَ تُحَدِّثُ عَنْ مُحَمَّد
O gün Mekke vadisinde Muhammed hakkında konuşurken
وتَزْعَمُ أَنَّكَ سَمِعْتَهُ مِنْ بَعْضِ أَصْحَابِه
bazı ashabından duyduğunu iddia etmiştin
وَذَلِكَ الكَلامِ عَنْ مَلِكِ فارِسَ وَالروم
Pers ve Rum imparatorluğundan bahsetmiş
وَبُلوغُ الإِسْلامِ أَقْصى المَغْرِبِ وَالمَشْرِق
İslam’ın doğunun ve batının ucuna kadar ulaşacağını
وَأَنَّ مُحَمَّداً إذ يُفَرِّقُ بَيْنَ الحَقِّ وَالبَاطِل فَإنَّهُ يَجْمَعُ النَّاسَ في دِينِه
Muhammed hakkı ve batılı ayırarak insanları dininde topluyor demiştin
أما وَاللهِ لَقَدْ وَقَعَ في نَفْسي شَكٌّ مِنْك
Vallahi senden o zaman şüphelenmiştim
ثُمَّ دافَعْتُهُ وَدَفَعْتُه
sonra şüphelerimi defettim
قُلْت لا يَفْعَلُهُ وَأَخُوهُ أَبُو الحَكَم وعَمُّهُ الوَليد بِنْ المُغِيرَة وأنا صَاحِبِهُ وَصَفِيُّه
Kardeşi Ebu Hakem, amcası Velid bin Muğire ve ben yakın bir dostuyken yapmaz, dedim
Ayyaş bin Rebia:
لَيْتَكَ إِذاً تَبقى صَفِيّي في الإسْلامِ كَمَا كُنّا في الجاهِلِيَة
Keşke cahiliyede olduğu gibi İslamiyet’te de yakın dostum olarak kalsan
وَلَسَوْفَ تَبْقَى
Öyle de kalacaksın
Ömer bin Hattab:
كَيْفَ أَبْقى صَفِيَّكَ وَقَدْ دَخَلْتَ في دِينِ مُحَمَّد وَأنا مِن أَشَدِّ النَّاسِ عَداوَةً له
Sen Muhammed’in dinine girmişken, ben de ona düşmanlık eden biriyken nasıl arkadaşın kalabilirim
وَأَنْتَ تَقولُ أَنَّهُ يُفَرِّقُ بَيْنَ الحَقِّ وَالباطِل
Onun hak ve batılı ayırdığını söyleyip
ثُمَّ تَرى نَفْسَكَ عَلىَ الحَقِّ وَأنا عَلىَ الباطِل
sonra kendini hak üzere beni de batıl üzere görürken
فَكَيْفَ نَجْتَمِعُ بَعْدَ الآن ؟
nasıl bir araya gelebiliriz?
Ayyaş bin Rebia:
أَنْصِتْ يا عُمَر
Dinle, Ömer.
واللهِ إِنَّكَ لأَحْسَنُ مِنِّي عَقْلاً
Vallahi, sen benden daha akıllısın
وَأَطْيَبُ مِنِّي نَفْساً، وَأَصْدَقُ مِنِّي لَهْجَةً
Benden daha iyi bir insansın, daha iyi konuşursun.
وَإِنَّكَ لَرَجُلُ الصِدْقِ وَالسَجِيَّة
Doğru ve dürüstsün
قَدْ إسْتَوَىَ ظَاهِرُكَ وباطِنُك
İçin ve dışın birdir.
قَدْ إِجْتَمَعَتْ فيك مَكَارِمُ الأخْلاق
İyi ahlakın tüm özelliklerini taşıyorsun.
وَلَقَدْ سَمِعْتُ رَسول اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقول
Resulullah’ın (sav) şöyle dediğini duydum
“إِنَّمَا بُعِثْتُ لِأُتَمِّمَ مَكَارِمَ الْأَخْلَاقِ“
“Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”
وَسَمِعْتُهُ يَقولُ “النَّاسُ مَعَادِن كَمَعَادِن الفِضَّة والذَّهَب
Ve şöyle derken duydum: “İnsanlar altın ve gümüş madenleri gibidir.”
خِيَارُهُم فِي الجَاهِلِيَّة خِيَارُهُم فِي الإِسْلاَم إِذَا فَقُهُوا”
“Cahiliyede hayırlı olanı, İslamiyet’i iyi anlarsa, İslamiyet’te de hayırlıdır.”
وَقَدْ إخْتَبَرْتُ مَعْدِنَك فَهُوَ كَالذَّهَبِ الخَالِص
Ben madenini test ettim sen sen saf bir altınsın.
وَإِنِّي لأرْجُو أَنْ لا يُسْلِمَكَ عَقْلُكَ وَقَلْبُكَ وخُلُقُكَ إلاّ إلىَ خَيْر
Aklının, kalbinin ve ahlakının seni hayra yönlendirmesini temenni ederim.
فَإذا فَقِهْتَ الإسْلام صِرْتَ فِيهِ مُقَدَّماً كَمَا كُنْتَ قَبْله
İslam’ı iyi kavrarsan şimdiki gibi önder olursun.
بَلْ أَعْظَمُ وَأسْمى وَصِرنا نَحْنُ لَكَ تَبَعاً
Hatta daha iyi ve üstün olursun biz de sana tabi oluruz.
وَكُلُّنا تَبَعٌ لِرَسول اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
Zira hepimiz Resulullah’a s.a.v tabiyiz.
Ömer bin Hattab:
تَاللهِ ما أَشْبَهَ كَلامَكَ بِكلامِ أخي زَيْد
Vallahi sözlerin kardeşim Zeyd’in sözlerine benziyor.
كُلَّما أرادَ أنْ يَبْلُغَ مِنِّي أمْراً بَدأ فَتَمَلَّقَني بِمِثْلِ هَذا الكَلام
Benden bir şey isteyeceğinde hemen böyle konuşmaya başlardı.
ولَسْتُ بالغِرِّ الَّذي يُخْدَعُ بِالكَلامِ المَعْسول
Tatlı sözlere aldanan aptal değilim.
فَإن ظَنَنْتَ أَنّي أُعَينُكَ عَلى هَذِهِ المِحْنَة فَايئَسْ مِنِّي
Bu sıkıntıda sana yardım edeceğimi sanıyorsan benden umudunu kes.